Zeynep Boynudelik

Şerife Ablaya Çorba!

“Şerife ablaya bir çorba götürsen olur mu?” dedi annem.

Yalnız yaşayanlara ses olmak, can olmak en sevdiğim özelliğimdi. Dumanı üstünde tüten ekşili çorbayla çaldım kapısını.

Bulutlu gözlerinde ışıklar yandı birden. Akşam namazının seccadesini toplamamıştı henüz.

Ben toplayım derken ,secde kısmındaki yaşlığı fark ettim. Belli ki dertlenmişti Rabbine. Belliki aff ve mağfiret istemişti. Ya da itiraf etmişti pişmanlığını.

Portakal bahçesini andıran ıhlamurundan ikram etti. Yanında susamlı kurabiyesiyle.

Dikiş makinasının üzerinde ,kapağı açık ahşap boyama mavi kutu çekti dikkatimi. Not alınmış kağıtlar vardı içinde. Meraklı bakışlarımı yakaladı o an.

“ Bir senenin hesabı, envanteri diyelim.”

Nafile namazlar, oruçlar, zikirler, öğrendiği. hadisler, ezbere aldığı ayetler ve hayata geçirdiği sureler…

Yaşlı ziyareti, hasta ziyareti, akraba ziyareti,

taziye ziyareti, komşu hukuku…

Tebessüm, teselli, hoşgörme, şefkat, vefa, sadakat, nezaket, hoş sohbet, Allah için sevme…

Sadaka, zekat, cömertlik…

…..Ne kadar çok hasenat biriktirmişti, izledim hayranlıkla..

Oysa onun gördükleri başkaydı,

İncinme, incitme, malayani, gıybet, haset, kin, öfke, görmezden gelme, gurur, kibir, gaflet, boş konuşma, boş vakit, katılaşmış kalp, önemsememe……

“ Eksileri artılarını aşmış hüsran dolu bir sene malesef!” dedi hüzünle.

Boğazına düğümlenen sözleriyle bıraktım onu. Anladım ki dile getirmediği, sadece içinden geçen kötümser düşüncelere pişmanlığını dökecekti.

Ahirete iman, hesap gününe iman böyle olmalıydı! Sahiden, sahteden uzak, ihlasla…

Ömür sermayesinden akan her gün için ,neden

kendimle yüzleşmediğime pişmanlığın, zirvesini yaşıyordum. Bir müddet yürümek istedim şehrin sokaklarında.

Işıltılı pencere önlerine konmuş, süslü ağaçlara takıldı gözlerim. Kırmızı ,beyaz tabaklarla sunum hazırlanan yeni yıl konseptli ziyafet masalarına…

Balonlar uçurulmuş gökyüzüne.

Oysa yıldızlar, dolunay, jüpiter, venüs, mars, hepsi kayıp, hepsi donmuştu.

Şehit evlerinin çatısında, Şehit mezarlığının kapısında, Gazzeli çocukların gözyaşlarında…

Merhametin yağdığı yağmurları, muhabbetin estiği rüzgarları, şefkatin doğduğu güneşleri dahası insanlığın yeşerdiği toprakları gösteren bir duvar takvimi neredeydi acaba?

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.