Zeynep Boynudelik

Kırgızların Bahattin Efendi

Kırgızların Bahattin Efendi
iftar vercekmiş bu akşam.
Yoksulu, zengini, miskini, yolda kalanı, pansiyonda konaklayanı, ayırt etmeden çağırıyormuş herkesi.
Tatlı bir uyku çöktü mahalleliye. Akşama telaş kalmadı ,çorbaydı ,dolmaydı , beyaz pilavdı ,neyin yok. Dert yok, tasa yok…
Önlerine, ömür boyu bir kaşık çorba sunulmamış kadınların, keyfine de diyecek yok!
Kışları giden, yazları gelen bir misafir gibi Bahattin Efendi. Hollanda’ya hizmetinin karşılığını, lüküs bir şatosuyla, mercedesiyle almış. Şehrin ihtiyacına yetişmiş ,mahalleye şirin bir cami ,bir okul kondurmuş. Son duyumlara göre de ,aşevinin günlük yemek ihtiyacının belli bir kısmını üstlenmiş.
Bahattin Cami ,Bahattin -Behiye ilkokulu,
Bahattin Sokağı , ışıltılarını görür de kim istemez vakti zamanında Hollanda’ya gitmiş olmayı ?
….Kuş sütü eksik sofralarda iftar ediliyor. Kaşık çatallar bile ecnebi malı, tabaklar hakeza.
Mekanın güzelliğiyle sarhoş olmuş mahalleli.
Zaman kaymış adeta ikinci Bahattin Sultan dönemine. Zoval ezmesine alışkın damaklar, Demirhindi, Harnup, Subye(kavun çekirdeği) şerbetini tuhaf buluyorlar. Kimisi meraktan, kimisi hiç bilinmezliği tatmanın keyfinden içiyor zora ki(!)
Behiye hanımla kadınlar çıkıyor önce. Sonra Bahattin beyin arkasında erkekler .
“ İzninizle efendiler! Tırnaklarımla kazıyarak elde ettiğim sermayemden yaptırdığım bu camide ,imamınız olmak istiyorum bu gece”
diyor , giydiği cübbesini düzeltirken.
Gür sadâsıyla kılınıyor teravih. Sesine her rekatta daha da eklenen benlik ,inanılmaz bir gururla uçuruyor imamı.
Dahası var ;
Yeşil kadife keseden çıkardığı çeyrekleri dağıtırken aldığı mutlulukla ,dönüyor başı. Ruhu ,yedi kat göklerde !..
“ Rahmetli babamı yâdetmek istedim. Tuttuğum günlerin orucunu satın alır, iki kuruş verirdi elime. Ben de bugün naçizane oruçlarınızı almak istedim!” diyor ,mütevazi edalarıyla.
Çeyreği gören cemaatin ,az önce teravihde sayıklayan gözleri açılıyor faldaşı gibi.
Yukarı köylerden gelen delikanlı bir misafir;
“ Bizler oruçlarımızın mükafatını yalnızca ve yalnızca ,mabudumuzdan bekleyecek kadar büyüdük Bahattin hocam.Ecrini meleklere bile bildirmeden kendisi belirleyen Rabbimizin kulları olarak bu hediyeyi kabul edemeyiz. Şahsım adına ki ben etmiyorum!” diyor ,kırıcı olmayan lakin öğüt niteliğindeki sözlerle. Alı al, moru mor olan Bahattin Efendi, hiddetten titreyen dudaklarıyla;
“ Allahın evinde misafir olduğunu unutma delikanlı. Deli akan kanını biraz terbiye gerekiyor gibi!.” derken, cemaatin, gence olan nefretli bakışlarını görüyor ve;
“ Kabul etmeyişini kabul görenler mevcuttur .” diyor.
….Temmuz’un hararetinde buharlaşan oruçlular ,o ramazanı ,Bahattin Efendinin ardı sıra geçirmekten keyif alıyorlar.
Mahalleli gariban Selimin gönlüne düşen niyetler ise bambaşka. Tamamen ütopyada yaşıyor gibi. Annesi Refiye teyze ,oğlunun mahzun haline dayanamayıp soruyor :
“ Günlerdir derin düşüncelerdesin oğul!
Bi kederin mi var bilinmedik?”
“ Benim de Hollanda da olsaydı bir çalışmışlığım,
camiler, çeşmeler yaptıraydım onun gibi ,Lakin onun gibi aleni değil, gizli. Görmesin isterdim kimse Selimin adını. Sorsalar kimin yaptırdığını;
“ Bilmem ki !..” derdim. Taş taş üstüne koymadan giderim bu diyardan da yangım onadır anacığım!..” diyor gözleri sağanak sağanak.
….Ertesi gün öğle namazı çıkışında, Bahattin Efendi ,gariban Selime soruyor merakla;
“ De hele Selim !
Sen ne dua ettin de bu camiyi yaptıranın sevabını aldın?”
“ Benim de olsaydı ben de yaptırsaydım hayır hasenat. Lakin ismim bilinmez olsun!
‘İlmini, dindarlığını gösteriş olsun diye yapan kimse ,harmanı biriktirip ateşe vermiş gibidir” sözünden korkmuşumdur Sadi Şirazinin.
Niyetim budur sadece. Küçük İskenderin dediği gibi işte:
“ Bir yarıştayız sanki, gösteriş delisi olduk hepimiz. Elbise çok ama rüküş diyeni de var, elbise yok ama şükür diyeni de.” diyor ve ağır adımlarla ilerliyor iki odalı barakasına.
Gece gördüğü rüyanın tesirinde ,Selimin , çıktığı minarenin tepesinde tek parmağının üzerinde ki duruşunu hatırlıyor.
“ Saf bu çocuk ,onun için çıkmış olmalı tepeye, hem de düşmeden. Herkese nasib olmaz böyle hayır hasenatlar, yapacak bişey yok!..” diyor ,gösterişi iğneleyen sözleri üzerine almadan, yanından bile geçmeden.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.