Zeynep Boynudelik

Küçük Kız Elinde “kit kat” Gofretle Geziniyor

Küçük kız elinde kitkat gofretle geziniyor. Başörtüsünü özenle bağlayan abla, fairy
tabletini bulaşık malinesinin gözüne yerleştiren anneye sesleniyor:
“ Anne ben Rümeysa ile buluşacağım, hoşçakal!”
..” Gelirken şampuan almayı unutma bir de pasta için kremşanti …” diyor anne ,elde kalan tencereye sıvı bulaşık deterjanı prili dökerken.
Sınava hazırlanan delikanlı ,elinde telefonla çıkıp mola veriyor. Az sonra kapı çaldığında ,söylediği menü KFC tavuk geliyor.
Üstüne nescafesini yudumluyor.
Akşam üstü mutfağa geçen anne ,bakır tencerede pişirdiği sarmasını, bembeyaz köpüren yayla çorbasını ,salatasını hazırlıyor.
Yedikleri şifa ve ibadete kuvvet olsun diye okuduğu zikirleri hiç ihmal etmiyor.
Günahları deniz köpükleri gibi götürecek
“Sübhanallahi ve bi hamdihi sübhanallahil aziym “ dualarıyla ruhunu yıkanmış arınmış gibi hissediyor. Akşam namazını cemaatle kılan eşi kapının ziline yavaşça dokunuyor.
“ Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü” diyor eşine , karşılayan çocuklarına ve hanesine.
Banyo dolabına ,eşinin aldıklarını yerleştiren kadın söyleniyor içten içe:
“ Ah bey !
Neden ariel almazsın şu beyazlara anlamam?
Tembihlememe rağmen! “
Kapıya gelen eşi, kampanyalı ürünü tercih ettiğini söylüyor.
Cemaat olup yatsı namazını eda ediyorlar. Delikanlı dersinden taviz vermiyor.
Küçük kız henüz çok küçük(!)
Abla ,arkadaşı Rümeysa ile starbuckda kahve içiminden sonra avm gezdikleri için yorgun olduğundan katılamıyor. Hanımıyla namazı kılan baba ,haberleri açıp, dünyanın gidişatına hayıflanıyor.
Ilık rüzgarın okşadığı örtüsüyle Tebareke suresini okuyor anne. Her gece yatmadan okuyanın kabir azabı görmeyeceğini ,kurtuluş reçetesi olduğunu anlatıyor eşine de.
Baba ,günün getirisini, getirisinden daha fazla tutan masrafları gözden geçiriyor. Bu onun için rutin bir iş her akşam.
Kargodan gelen siparişler, ev için alınanlar dahası nefsin amadesinde harcanan giderler…
“ Yarın ,giysi dolabına kenarda köşede kalan fazlalık kıyafetleri bırakacağım bey. Muhtarın da bir tanışı varmış ihtiyaçlı. Varsa sen de ayırabilirsin.” diyor anne, üzerinden karlı dağlar kalkmışçasına vicdanı rahat bir halde.
Ertesi gün Filistin yangın yeri!..
Kainatın kanayan yarası ,bu kez tuz bastırılarak daha da yakıyor duyarlı yürekleri.
Yaraya neşteri defalarca vuran kavmi kınayarak, masum çocukların gözyaşlarına bir iki damla gözyaşı katıştırarak hafif bir bozuluyor rahatlar.
O günden bugüne ne mi oldu?
O lanetli kavmin ürünleriyle sarılmış hanede ,
pek bir değişime rastlanmadı.
Kahhar ismini çekti anne ,zalimin kahrolması için. Ya müntakim dedi baba, zalimin şiddetle cezası için. Tebbet’i okudu abla , zalimin elinin kuruması için.
Oysa zalimin attığı her bir bombada hisseleri vardı. Mutfağın ocağında, dantelalı kiler dolabının raflarında, banyo dolabının alt gözlerin de. Keyiflerinin tek kahyası vardı o da zalimin elindeydi. Elleri nasıl kuruyacaktı?
Kurumayan eller nasıl kahrolacaktı?
Cezalarını elbette ve elbette şiddetle veren Müntakim isminin sahibi yüce Rabb, bir müslüman çocuğun yanık ellerinin ,kopan bacağının sızısına ,bir zerre hüzünün, bir damla gözyaşının sahteliğini hiç mi sormayacaktı?
Kavli dua olmazsa olmazdı zaten lakin fiili dua
hangi kaf dağının ardında kalmıştı da gelemiyordu yüreklere?
Ve Nâbi’nin dizelerindeki acı gerçekler yankı yapıyordu sadece kulaklara;
“LEB ZİKİRDE AMMA Kİ GÖNÜL FİKR-İ CİHANDA
KALDI ARADA SÜBHA-İ MERCAN MÜTEREDDİD
…Dudakta Allah adı ,gönülde dünya sevdası.
Eldeki mercan tesbih ise şaşırmış vaziyette!..

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.