Zeynep Boynudelik

Karşıyolun Dar Sokakları!

Kabul günleri çağının kapanıp, paralı günler çağının ilk yılları.
Ortaçağdan sonra açılan yeniçağ kapıları gibi.
Erkeklerin ekmek teknesinde çalışıp, kadınların ,eve giren kazançla idare ettiği kanaat-iktisat-gönül zenginliğine sahip olduğu günler…
Cuma okumalarının müdavimlerinden olan Nafiye teyzeyle, arkadaşlarının Ayvaz önünden
Kurudere’ye doğru yürüdükleri feyzi bol bereketli günler.
Cuma saatini iple çeken sessiz ,içine kapalı gelinler.
Köşe başını dönen kayınvalidelerin ardından başlayan, özgürlük bayrağını bir iki saatliğine de olsa göklere çekmiş gelinlerin ,bat, dolma içi, anne keki, şekerli pasta ikramıyla dertlenmiş ,kâh tebessüm, kâh kahırlı çay demleri.
İlk günü alan Nafiye teyzenin gelini Makbule abla.
Misafirleri gelmeden önce bir telaştır sarıyor.
Tahtaları gıcırtılı, tavanı alçacık soba borusuyla çerçeve içine alınmış ,eskimiş sedirinden başka lüksü olmayan misafir odasına yeni bir dekor vermek istiyor Makbule abla. Lakin aşağı tükürse sakal ,yukarı tükürse bıyık ,çaresiz aklınca düzenlemeler yapıyor.
Günden alacağı yirmi liranın sekiz lirasına ucuz yollu bir kanepe, bir lirasına kafesli bir avize ile iki tane de arkası kadife yüzlü demir ayaklı sandalye alıyor. Artan miktarla da ucuz yollu bir makina halısı düşüncesi oluyor.
Eski evin ,tüyü kalmamış bir tarafı yırtık soluk halısından iyidir diye düşünüyor.
Güzel, alacasız bir badana vuruyor odaya. Küçük şehrin avantajından da yararlanıyor tabi. Gün olmadan eve yerleşiyor aldıkları.
Sedirin gitmesine üzülen Nafiye teyzeyi ,kanepenin heyecanı da sarıyor hani. Kenarları kahverengi derili ve kaplaması incili kanepeye ,eski döşek yüzünden diktiği örtüyü seriyor. Kadife sandalyelere yazık elbette. Onlara da lastikli ,eski yorgan yüzünden olan ,çiçekli basma örtüleri geçirince rahatlıyor içi.
Halının üzerine de yine bir örtü. O kadar ayak basınca izi çıkarsa, tüyleri koparsa yazık değil mi?
Makbule çıkarıyor, Nafiye teyze seriyor. İşin garibi, ne o , “ niye topladın?” diyor. Ne de o ,
“ niye serdin?” diyor!..
Gün gelip çattığında misafirler gelmek üzereyken ,örtülerle saklanmış odayı gören Makbule ablanın nevri dönüyor, o sinirle kaldırıp örtüleri ,alevi , tavanı yalayan harlı sobaya atıveriyor.
Örtüler yandıkça ,ensesinde yemek piştiğini sanan Nafiye teyze ,öfkede sınır tanımıyor.
Öfkenin verdiği yalnızlıkla ,yaşamını noktalıyor.
Komşuları söyleniyor üç ihlas bir Fatiha okuyan dudaklarının arasından:
“ Ah akılsız Nafiye ,
Bir kanepe, iki sandalye kadar değeri olmayan bir dünyada olan misafirliğini bitirdin, gittin!
Misafir giderken götürebiliyor mu hiç ev sahibinin evinden?
Dünya dünyada kaldı ,daha kaç Nafiye eskitir o kıymetsiz eşyalar bunu bilseydin eğer!..
Harmancığa doğru tırmanan bir misafirin ardından ,ev sahibi dünya kapısını yavaşça kapatıyor .Eski kapının gıcırtısı, Karşıyol’un taşlı
dar sokak aralarından kıyamet sabahına kadar bir daha hiç sesini çıkartmıyor…
Zeynep Boynudelik

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.