Cemalettin Bilgin

“Koca şeherden gelin almak koley mi?

Hemi de ne şeher ,yemesi başka,libası başka, uykusu başka,başka da başka…
Valla aha da buraya yazıyom ki bizim Nezüğ’ün gelini buraya aluşusa burnumu keserim!.” diyor Şükriye teyze.Ve tükürüklediği parmağını , tahta masanın üzerine basıyor.
Aile İspartalı lakin gelin kız doğma büyüme o koca şeher dedikleri İstanbullu.Gönül bu ya, sevivermiş ,kadife gibi yumuşak,ipek gibi naif , yağmur damlası kadar merhametli Nezük teyze’nin oğlu Sırrı ‘yı.
Ihlamurdan mahlebe,adaçayından ısırgana kadar toplayıp ticaretini yapan oğlumuz Sırrı da anacığının kopyası.İyilik ekilmiş sanki üstüne.Sert bakışlı,sinirli aynı zamanda da oldukça disiplinli babaya ‘öf’ bile dememiş.
“ Valla oğlum deyin demiyim lakin şu devirde böyle yumuşak başlı goca bulmak heç goley değil.Aha bizim adam.Cümle alem biliyi ki gölgesinden gorkuluyu.Biyi bağırdın mı öte mahleden duyuluyu. İstemem benim çektüğim gibi çekmesin gızcağız.Onlar ne gader eyi olusa ben de o gader eyi olurum!..” diyor annesi,oğlunun ahlakından son derece emin olarak.
Geldiği gün gidiyoruz gelin görmeye.Papatya tarlası gibi gelinliğin içinde ekin tarlası gibi cömert tebessümüyle büyülüyor bizleri.
“ Gızım ayağın ağrıyı çok sorutma otur hele.Yalınız şu badalın önündeki iskemleyi al da otu.Çömelme yere yavrum dizinin bağı gopuyu valla insanın çömelince.
.. Gurban oluyum seni bize gönderen Allahıma.Gonşular ,içime aladım geliyi şu gözelliği.Yüce Mevlam hepinize göstersin böyle mürüvetler!..” diyen kayınvalide Nezük teyzeye ,öyle sevecen bakıyor ki gelin hanım sanki doğma büyüme buradanmış gibi,hemencecik Kaleiçin’den,Dereçay’dan gelmiş gibi,çolunu çocuğunu tanırmış gibi…
Aşina olamadığı tek şey ,ona tuhaf gelen anlamadığı kelimeler.
“ Alışeceğin gızım ona da alışeceğin” diyen Nezük teyzenin her cümlesinde bir bilinmezliği çözmeye çalışıyor
Çocuğun huysuzluğuna gösterdiği hoşgörüyü,herşeyine müdahale eden bir yaşlıya tahammül olarak gösteriyor.Alçak dağları ben yarattım diyen şehrin sonradan görmelerine gösterdiği yaklaşımla gönüller fethediyor.
Ve şehrim en güzelinden ‘tevazu’ örneğini yaşıyor.Tükürüğünü masaya yazan Şükriye teyze ise önyargılı olmanın cezasını dişiyle ödüyor.Ayağı taşa takılıp düştüğünde uüzüstü burnunu kırıyor ve ameliyat sonrası söz orucu tutmaya karar veriyor.
“ Gız bu gelin bizi utandırdı, Nezük.Gaf dağı’nın Sultanıymış gibi davranmadığı gibi aha bu memleketin adamıymış gibi alçaçık gönüllü.Hepimizin hatırını soruyu , ihtiyacına goşuyu,istendüğünde akıl veriyi. On numara on!..” diyen ahbablarına Nezük teyze koltukları kabara kabara fısıldıyor:
“ Acizliğini biliyi, muhtaçlığını biliyi ,günahı sevabı biliyi … Yüü’seldükçe alçalmasını biliyi .Eyi bu gelin mütevaziliğin en gözelini biliyi!..”
Şehrimin semalarında yıldızlar hep parlıyor, parlayacak da böyle kendini bilen insanlar oldukça.

Zeynep Boynudelik

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.