EDİTÖR

Dertler ,belalar sevileni avlamak için atılan bir kementtir.”

Kırkiki zelzelesinde yer ile yeksan olmuş evinin enkazından çıkartılan Feruz nine ılıman bir rüzgarın esmesi gibi anlatıyor bizlere.
“ Böyük balık bi gün güccük balığa nasihat ediyi.Diyi ki:
Bahın bahayım ba’a, eğerim bi yunus görüseniz
şu yanna gaçın,bi gılıç balığı görüseniz bu yanna gaçın,canınızı gurtarın!..”
Hamsi gılıklı bi balık diyi ki o vakit:
“ Ya üstümüzden gelüse tehlike ne yapah?”
“ Ona yapılacah bişey yoh gücüğüm o depeden enme!..”
Bu masalı dinleyince diyoruz ki tedbiri alalım takdir Yaradanın.Kulağımıza yankılanan beynimize kazılan ilk hadisi belki de ondan duyuyoruz: “KAYYIT SÜMME TEVEKKEL”
Habibullah’ın ,devesi olan birine tembihi bu güzel söz: “ önce deveni bağla sonra tevekkül et!”
Ve sonraları rahmetli babamın anlattığı Yakup peygamber kıssası:
“Yakup peygamber ,Yusuf’un dışında kalan oğullarını Mısır’a gönderirken ,tedbir maksatlı ayrı ayrı kapılardan şehre girmelerini tavsiye etmiş.Delili ise Yusuf suresinde apaçık ortada.
“ Oğullarım şehre hepiniz aynı kapıdan girmeyin.Ayrı ayrı kapılardan girin.Ama Allah’dan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam.
Hüküm Allah’dan başkasınını değildir.Onun için ben yalnız ona dayandım.Tevekkül edenler yalnız ona dayansınlar.”
Ne vakit bir sarsıntı hissedilse kırk iki rakamı kâbus gibi sarıyor dünyamızı.
Mektebin üçüncü sınıfına giden Feruz teyze ve akranlarından dile dökülenlerle ,zelzelenin sinemasını izlemiş gibi oluyoruz.Annemin bir ahbabı ise,yokluktan tahtalarla kurdukları kulübenin sapasağlam kaldığını söylüyor.Karşıbağ’ın yumuşak zemininden yıkılan evlerin enkaz başından ,ağıtlar yükseliyor.Çoğu tanıdıkların ,şehrin karşı yakasında yıkılmayan evlere sahip Cedit mahallesinin ara sokaklarında çadır kurdukları
söyleniyor.Ve kilimden keçeden alelâde kurulu çadırlardan buz sarkıtlarının soğukluğu ,anlatırken dahi üşütüyor onları.Buz kesiyor önce gözleri sonra elleri ve sonra yaralı yürekleri.
Bugünlerde şehrimin aziz konuklarıyla hasbihal nasib oluyor. Yaraları çok taze.Ateşleri kor ,yüreklerinde kocaman bir yangın!
Kaybetmeden korkacak birşeyleri kalmamış artık.En yakınlarının ceset parçalarını gömmüşler toprağa.
“ Oysa, ne çok toprağım olsun diye uğraşırdı dayım,amcam,abilerim.Meğer toprağın çabası da aynı imiş.Toprak onları aldı,onlar toprağı değil!” diyor kanatları kırılmış,yüreğinin çoğu orada kalmış soluk benizli kadın.
“ Giderik buralardan enkazlar kalkıverse.”
Derken ,korku dolu gözleriyle bakıyor dağınık uzun saçlı küçük kız,
“ Kâğıttan evimize giderik değil mi anne?
Hani göçük altında hayâlini kurduğumuz kâğıttan evimize” diyor.
Göçük altında kızını oyalamak için ve umudunu yitirmemek için taş ,makas,kâğıt oyunuyla korkudan kaçtıklarını ve kurtulduklarında kâğıttan evlere oturacaklarına söz verdiğinden bahsediyor annesi.
“ Üzerimizdeki taş yığınlarından sonra çadırların kâğıttan evler olduğunu düşünüyor dahası düşünmek istiyor “ diye ekliyor.
Söylenecek ne çok sözün olduğunu düşünüyorum lakin sözün bittiği yerde olduğumuzu da biliyorum.Ve zelzelede kimsesiz kalıp uzak diyarlarda dayısının yanında büyüyen Feruz teyze’nin her dertlendiğinde dilinden dökülen şu sözleri ruhuma fısıldıyorum:
“ Derdü belâ kemend-i mahbubdur.
Dertler ,belalar sevileni avlamak için atılan bir kementtir.”
Vesselam!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.