Cemalettin Bilgin

HAYATIN AKIŞINA BIRAKMAK!.

İnsan dünyaya mücadele yapmak için ve aynı zamanda imtihan için gelmiş.

Hayatımız mücadele ile geçiyor, kendimizi bazen hayatın akışına bırakıp rüzgar nereye savuracaksa ona göre hareket etmek gerektiğini düşünmeye başladık.

Hayat hep mücadele ile geçiyor, nereye baksanız, sıkıntı ve problem var, kimse iki farklı şey konuşalım desek, yine sıkıntılar ve problemler ortaya atılıyor, sonrası daha ilginç; “sende artık bir şeye karıştığın yazdığın yok anlaşılan senide susturdular” deniyor!.

Sabah erken gelmiştim, bir süre çalıştıktan sonra “dışarı çıkıp şöyle üst caddede dolaşayım” dedim, güya hava alıp sıradan biraz zaman geçsin istedim!.

Üst caddeye çıkıp normal selam sabah, havadan sudan konuşmak mümkün mü?, “bir dokunduk bin ah işittik” artık sende yazmıyorsun, senide susturdular” sözleri sabah keyfimi kaçırdı.

Çok mu zordu, sıradan biraz zaman geçirmek, bir iki renkli sözlerle gır gır şamata yapmak?.

İşimizin stresi bir hayli fazla, kendimize; HAKSZLIK KARŞISINDA HAKKI SÖYLEMEYEN DİLSİZ ŞEYTANDIR” sözünü rehber edinince haksızlık karşısında susma şansımız yok.

Bazen görmemeye, bazen duymamaya, bazen de susmaya çalışıyoruz, lakin bizler böyle hayatı azda olsa yaşamak isterken, hayatın akışı bizlere rahatlık vermiyor.

Yalanda sınır yok, makam için atılmaya takla yok, bazı insanlar kin ve nefretlerini kusabilmek için her fırsatı değerlendiriyor, sonra gelde siz rahat bir zaman geçirin bakalım nasıl olacaksa!.

Sağa sola çarpmadan bugün yazıma nasıl nokta koyacağım hem yazıyor, hem de düşünüyorum.

Eskiden saklambaç oynardık; “sağı solum söbe, saklanmayan ebe” derdik. Şimdi de sağız solumuz söbe diyecek zaman yok.

Eskiden daha çok mutlu idik, teknoloji yorgunu değildik, daha çok emek verip daha az kazanırdık ama insanlar daha çok mutlu idi.

Bugün teknoloji insanlığın beynini esir almış, sağa da dönsen teknoloji, sola da dönsen teknoloji ve onun esiri olan insanlık!.

Günler hızla geçiyor, zaman hızla akıp gidiyor.

Bize biçilen rolün oyunculuğunu yapıyoruz.

Aslında bize biçilen rolün baş rol oyuncusu değil de, figüran oyuncu olsak, gözlerden uzak, sözlerden etkilenmeden rolümüzü tamamlayıp gitsek.

Her gün onlarca, bazen yüzlerce insanla bir arada olma şartları oluşuyor, bu kadar insanla bir araya gelindiğinde memleket meselelerini konuşmamak mümkün değil, konuşunca ipin ucu kaçıyor.

Şu gerçek ama, her kes bildiğini okuyor.

Akşam yatarken düşünülen yanlışlar, sabah kalkınca yanlışların uygulana aşamasına geçiliyor, yanlışlar hem insana, hem de topluma zarar veriyor.

İyi bir mesleğin kötü tarafı bizde kalmış.

Haber yaparken tarafsız olamamak, yaşarken duyarsız kalmamak, haksızlık karşısında susmamak bizler için sanki.

Haberde tarafsızız, yazılarda tarafsız olmaya çalışıyoruz ama, asla ve asla tarafsız olmak mümkün değil, çünkü hakkın ve adaletin tarafındayız.

Konuşurken mangalda Kül bırakmayanlar çok olunca, haksızlık karşısında fazla susma şansımız olamıyor.

Haksız konuşmaların karşısında bazen uzaklaşıp daha fazla yalana  ve haksızlığı duymak istemiyoruz, uzaklaşınca da meydan haksız konuşanlara kalıyor!

Meydanları haklı olarak boşaltırsa, haksız olanlar zaten manevra yapacak meydanlar arıyor, yalan ve iftira atanlara meydanlar kalıyor.

Sonrası malum, her türlü fitneyi ortaya atıp kenarda insanların bir birini yemesi bekleniyor.

Derler ki; Malı mülkü değil, kaşı gözü değil, merhametidir insanı insan yapan.

Evet ama merhametli insan ne kadar kaldı ki?, menfaati uğruna babasını yok edecek, makam ve mevki hırsı bürümüş insanlar varken, nasıl olacak merhametli insanları bulmak?.

Evet; Malı mülkü değil, kaşı gözü değil, merhametidir insanı insan yapan. Amma merhametli insan bulursak insanı değerleri kaybetmeden yaşamak anlamlı olacak.

Her söz kendi içinde değerlidir;. Hazreti Ali efendimiz şu güzel sözleri sarf etmiş; “Dünyada başınıza gelen sıkıntı ve kötülüklere üzülüp feryat etmeyin, çünkü mutlaka bir gün sona erecektir.  Nimet ve güzelliklerine de çok sevinmeyin, Onlar da bir gün son bulacaktır…”

Dünya nimetlerine kavuşamadım diyerek isyan etmekte hatalı, dünyadaki bütün nimetlere kavuştu” diyerek insanlar zulüm yapmakta hatalı, sonuçta her ikisinde sonu vardır.

MALDA YALAN, MÜLKTE YALAN AL BİRAZDA SEN OLALAN.

MAL SAHİBİ MÜLK SAHİBİ, HANİ BUNUN İLK SAHİBİ.

Ne kadar malın olursa olsun, Dakka saat gelince nasıl ki bu dünyaya zaman saat geldiğinde doğduk, büyüdük ve yaşadık ise, zaman geldiğinde dakikasın sekmesi mümkün değil.

Ecel geldi Cihana, baş ağrısı bahane, sözü hayatın tam gerçeğin yansıtıyor ama, buna rağmen fitne bitmiyor, karalama bitmiyor.

Hiç ölmeyecekmiş gibi, Dünyaya, yarın ölecekmiş gibi Ahirete çalış, sözü de artık kar etmiyor.

Bazı insanların gözü öyle aç olmuş ki, gözlerinin içine her mücevheri koysanız doyacak gibi değil, doyamadığı için de sağa sola yalpalıyor, çarpıyor ve insanlara zarar veriyor.

Son yolculuğa çıkarken ebedi istirahat gaha giderken 7 metrelik hasadan yapılmış bez ile yolculuk serüveni başlıyor, sonra zaman içinde toprağın içinde üzerimizdeki hasa bezde çürüyüp gidiyor, yani dünya nimetlerinden üzerimizde bir şey kalmıyor, buna rağmen bazı insanlardaki dünyalık nimetlere kavuşmak için hırsları etrafına zarar veriyor.

Kendimizi hayatın akışına bırakıp savrulmak istiyoruz.

Rüzgar bizi nereye savuracak onu da bilmiyoruz.

Kuşlar gibi özgür olmak, kolay mı?, aslında kuşlarda havada özgür gibi gözükse de, onları da havada bekleyen tehlikelerin olduğunu biliyorlar.

Günün Sözü: Yanlışa yanlış demekten bu kadar korkmayın…

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.