NİKSAR’IN KALESİNDE

Şimdi, yıkık dökük ve
Şimdi, yıkık dökük ve yorgun argın;
Surların, burçların, arasındayım.
Bir rüzgâr esiyor ta ötelerden…
Karşımda “Karşıbağ”, ovada “Kelkit”;
“Maduru” derinde, “Düztepe” yüce,
Ve, yüceden yüce, şanlı bayrağım;
Üstünde kalenin, dalgalanıyor.
Selâm hürriyete, selâm göklere !..
Tarih canlanıyor, bir bir gözümde:
“Roma, Pontus, Bizans, Selçuk, Osmanlı”.
Her çağda bir isim ve her devirde;
İşte “Kaberia”, zeytin bağları !
“Sebaste”, “Hadria”, “Neokayseri”.
Her taşta bir başka iz arıyorum.
Yaşayıp o günü, fetih gününü,
Melik Gazi Danişmend’le beraber;
Çekilmiş kılıçlar, surlara doğru…
Kanlar oluk oluk ve zafer zafer !
“Niksar’ım, sen Türk’ün, oldun.” diyorum.
Şimdi yıkık dökük ve yorgun argın
Dursan da, tarihin, dimdik ayakta.
Seni selâmlıyor, şu uçan kartal;
Seni kucaklıyor, dağlar, yemyeşil…
Niksar cennet gibi, dört bir yanında;
Sen başında taçsın, şerefsin, şansın;
Öyle heybetlisin, öyle vatansın !..
                     Ahmet Ertuğrul KARAHAN