NİKSAR’IM

  “Dönekse Dağı’ndan” bir

 

“Dönekse Dağı’ndan” bir seyret de gel !
Gördüğün o çiçek, güzel Niksar’ım.
Kendinden geçirir, eser tatlı yel…
Rüyada mı? Sarhoş musun? Bilmezsin!
Çeker seni, enginine dereler…

Sis altında yatan yeşil ovayı,
Sarmaya doymamış “Kelkit Irmağı”!
Dağlara sorarsan, naz eden gelin.
Duvağı “Çamiçi”, bir uçtan uca;
Eteği olmuştur, mevsim boyunca;
Şeftali bağları, ceviz bağları…

Baharı başkadır, kışı başkadır;
Çağlarken “Çanakçı”, sesi aşkadır;
Ta ezelden içmiş, belli sevdayı…

Mor dağlardan yollar iner engine,
“Keltepe’den” rüzgâr eser, savrulur!
“Âşık Emrah”, sazı almış eline;
“Karşıbağ’da”, mezarından doğrulur.

Sarp kalede, Türk Bayrağı, kırmızı;
“Melik Gazi” türbesinde yıldızı.
Bizans, Selçuk, Osmanlı’dadır hızı;
Tarihin bağrından coşar Niksar’ım!
“Derebağ’ı”, “Düztepe’si”, “Kırkkız’ı”,
Yeşil kürk içinde yaşar Niksar’ım!

Akşam olur, güneş gider, kan ağlar;
Dayanamaz, ayrılığın derdine.
Kızıl bulut, çelenk olur, örülür;
Mor dağların, “Talazan’ın” üstüne…

Duymadın mı, sabah erken, yükselen;
“Çilhane’den”, “Arasta’dan”, “Keşfi’den”;
Kol kol olmuş, el açmış da ALLAH’a
Minareler, inildeten ezanı?
İçmedin mi, avuç avuç çeşmeden?
Derde deva, “Ayvaz Suyu”, “Kepçeli”.
Geçmedin mi, “Kireç Köprü” üstünden?
Eski bağlar, cennet gibi her yeri !..

Anlatamam, âciz kaldım Niksar’ım!
Güzelliğin destanlara sığmazmış…
Sevdiğimi söyleyemem Niksar’ım!
Sevilenler, sevenlere kalmazmış…

Ahmet Ertuğrul KARAHAN