MİSAFİR KALEM: RAMAZAN KAYA

Bir zamanlar Niksar’da NİKSAR

Bir zamanlar Niksar’da

NİKSAR PAŞASI

İngiltere’de kral ve kraliçeler, İngiltere’ye büyük hizmeti olan insanlara dük, lord gibi ünvanlar verirler. Bu ünvanı
alan kişilere İngiliz halkı büyük değer verirler, saygı gösterirler. Osmanlı Devletinde ise, padişahlar sivil halktan devlete büyük hizmeti geçen insanlara paşalık ünvanı vermişlerdir. Bu kişilere ingilizler gibi, Türk Halkı da, büyük saygı ve sevgi göstermiştir. Bu paşalık ünvanına uygun görülenler İstanbul’da oturuyorlarsa bunlara bir altın kılıç ve omuzları altın sarısı, paşa apoletli( rütbeli), kaliteli kumaştan yapılmış bir kaftan bizzat padişah tarafından hediye edilirdi. Bunun için büyük devlet yöneticilerinin katıldığı bir tören yapılırdı. İstanbul dışında oturanlara ise kılıç ve kaftanları valiler tarafından takdim edilirdi. Bu kişiler devlet dairelerinde büyük itibar görürler, saygıyla karşılanırdı. Cumhuriyet kuruluşuyla sivil paşalık ünvanı kaldırılmıştır. Bütün bunları ben elbet görmedim, yaşamadım. Okuduğum
tarihi filmlerden,kitaplardan,romanlardan biliyorum. Yanlışım,eksiğim varsa affola.
…………..
Niksar’da Çarşıbaşın’da Yılmaz Ağabey’le oturuyoruz. Yılmaz Ağabey, Kaymakamlık makamı şöforluğundan emekli olunca evinin altına bir tamirci dükkanı açtı. Ütü, elektrikli fırın vb. ev aletlerini tamir ediyordu. Boş zamanlarında dükkanın önünde oturur. Beni görürse çay içmeden bırakmazdı. Bir gün dükkanın önünde oturmuş çay içerken, sinema binasının temelinde çalışan insanların altın paralar bulduğunu söyledi. Çok eski yıllarda Yılmaz Ağabeylere de Paşa akrabalarından bir altın kılıç kalmış.

Dedim ki :
-Size altın kılıcı kim vermiş ?
-Padişah göndermiş.
-Padişah niçin göndermiş ? Paşa deden savaş kazanmışta, onun için mi padişah altın kılıç hediye etmiş?
-Yok, dedi.Paşa dedem asker değilmiş. Biz Canik dağlarından gelmişiz. Paşa Dedem çok varlıklı biriymiş. Hayvanlarının sayısını bilmezmiş.Niksar’a gelip,yerleşmiş.
-Yılmaz Ağabey. Madem deden asker değilse neden
ama neden Paşa dedem diyorsun ?
-Niksar’a büyük bir askeri birlik gelmiş. Dedem yüzlerce
koyun kesmiş, askerleri bir hafta yedirmiş, içirmiş. Askerler dinlenmişler, karınları doymuş. Komutanları olmuş. Bu durumu bir mektupla padişaha bildirmiş. Padişahta dedeme paşalık vermiş. Bir paşa elbisesi göndermiş. Bir de altın kılıç .
Tokat valisi gelmiş. Bir tören yapmışlar. Niksar’ın gelenleri ve halkı toplanmış. Dedem paşa, paşa elbisesini giymiş. Vali dedeme kılıcı takmış. Herkes selama durmuşlar.
Ya altın kılıç? Çok eski yıllarmış .Altın kılıçın ne olduğunu kimse bilmiyormuş.
….

Yılmaz ağabeyin yanından ayrılırken düşünceye daldım.
Niksar çok eski bir şehirdi. Etiler, Romalılar, Bizanslılar, Pontoslular, Selçuklular, Danişmentliler, Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti….
Kimbilir bu şehir neler görmüştür ?
Şu akan Çanakçı Deresi, ne sevinçler, ne üzüntüler, ne kıyımlar, ne acılara tanık olmuştur….
……..
Birden tarihten gerçeğe döndüm.
Sahi ben eve ekmek alacaktım.
Misafir gelecekti.