Başkalarını bilmem ama yazmaya başladığım zamanlar, kitap fuarlarının okuyucu ile buluşturan imza günlerini hiç düşünmedim. İpekböceği kendisini kozasında nasıl ki gizliyorsa ben de öyle gizlendim. Birinci ve ikinci romanlarımda küçücük bir resmimi göstermek hatasını üçüncü romanımda tekrarlamadım. Başkalarının boy boy resimlerini koyuyor olmaları kendi tercihleri. Şöhret olma hastalığından hep uzak durdum. Hatta imza günlerinde okuyucularımın” bu kitapları sen mi yazdın ” meraklı sorularına neredeyse “ben yazmadım “diyecek kadar çekingen davranmaya özen gösterdim. Yazarken bir gün çok meşhur olmak dürtüsü zaten yazmayı çirkinleştiren duygular olsa gerek, diye düşünmüşümdür.
Sanırım bütün yazarlar benim gibi düşünüyorlardır.
İmza günlerinin bana neler kazandırdıklarına gelince. Benim için müşkülatlı günler desem yalan söylemiş olmam. Omuzuma kitaplarla dolu heybemi alıp yollara düşmek. Stantlarda para verip yerim olmadığı için yerel yazarlar standında küçücük bir yer bulup da kitaplarımı sergilediysem ne mutlu bana. Okuyucularımın bakışlarından gözlerimi kaçırarak ya kalabalığı izler ya da elimde başka bir yazarın kitabını okuyor olurum. Eğer merak eden olur da kitaplarıma göz gezdiren okuyucularım olursa sorularını yanıtlamaya çalışırım.
Bu kitapları sen mi yazdın!
Kitapların konularından anlatır mısınız?
Kitabında resmin niye yok, yoksa başkasının kitabı mı?
Daha bir sürü sorular.
Ne olursa olsun heybemi sırtıma alır satılmayan kitaplarımla evime dönerken yeni yazacağım kitabı düşünmeye başlamışımdır bile. Mesela bir aşk romanı…
İmza günleri benim için çok yorucu geçer…
Ayhan SARIKAYA
Şair ve Yazar