Niksar’da “12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulünün 98. yılı ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Programı” düzenlendi.
Halk Eğitim Merkezi Konferans Salonunda Niksar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi tarafından düzenlenen programa Tokat Vali Yardımcısı Niksar Kaymakam Vekili Dr. Mehmet Gödekmerdan, Belediye Başkanı Özdilek Özcan, Niksar Cumhuriyet Savcısı Murat Acer, İlçe Emniyet Müdürü Nurettin Saçkan, İlçe Milli Eğitim Müdürü Muzaffer Bolat, belediye başkan adayları, vatandaşlar, idareciler, öğretmen ve öğrenciler ile veliler katıldı.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programda günün anlam ve önemini belirten konuşma Tarih öğretmeni M. Necati Güneş tarafından yapıldı. Güneş konuşmasında’’ Bugün burada İstiklâl Marşı’nın Kabulünün 98. yılını kutlamak ve Mehmet Akif Ersoy’u anmak için toplanmış bulunuyoruz. Konuşmamda önce Mehmet Akif’ten bahsetmek istiyorum.
Bilindiği gibi Mehmet Akif, Osmanlı Devleti’nin can çekiştiği, milletin büyük felaketler yaşadığı bir devrin aydın şairi olarak, bütün ıstırapları derinden hissetmiş ve üzerine düşen görevi yerine getirmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak çalışmıştır.
Mehmet Akif kimdir? Hayatından kısa kesitler sunmak istiyorum.
– 1873’te İstanbul Fatih’te doğdu. Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Kosova İpekli Tahir Efendi, annesi ise dedeleri Buhara’dan gelen Tokatlı Emine Şerif Hanım idi.
-Önce mahalle mektebine sonra Mülkiyeye devam etti. Babası ölünce o sırada yeni açılmış olan Ziraat ve Baytar Mektebi’ne gitti ve okulunu birincilikle bitirdi.
-Gençlik yıllarında en yakın dostlarından biri Neyzen Tevfik idi. Güreş yapmayı çok seviyordu. Yüzme, koşu ve gülle atma yarışlarına da katılıyordu.
-Victor Hugo, Emile Zola, Lamartin gibi klasikleri elinden düşürmedi. Fuzuli, İbn-i Farız ve Sadi-i Şirazi‘yi çok beğeniyordu. Tevfik Fikret‘i sevmezdi. Şiirlerinde karşılıklı atışırlardı.
– Finansörlüğünü Mısırlı Abbas Halim Paşa‘nın yaptığı “Sebilü’r Reşad”ı çıkardı. Batılılaşmaya karşı çıkmayan ama geleneği de yok saymayan bir İslamcılığı savunuyordu.
– Evet, Mehmet Akif bir İslâmcı ve kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslâm şairi idi! Fakat, Türk daima başta kalmak şartıyla. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Akif, Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü ve Türk olarak yaşadı.
– İttihatçıydı. II. Abdülhamid’e muhalifti, şiirlerinde istibdatı eleştiriyordu.
-Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa görevlisi olarak Almanya, Arabistan ve Lübnan’da çalıştı. Çanakkale Destanı’nı Arabistan çöllerinde yazdı. -Mustafa Kemâl Paşa’nın davet üzerine Ankara’ya geldi. Millî mücadeleye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katıldı. I. Meclis’te Burdur milletvekili olarak yer aldı. İstiklâl Madalyası ile ödüllendirildi.
– Diyanet işleri Başkanlığı ile Kur’an-ı Kerim’in mealini hazırlamak için anlaşma imzaladı. Birkaç sene yazları İstanbul’da kışları da Abbas Hilmi Paşa’nın davetiyle Mısır’da geçirdi.
-1926 Eylül’ünde tekrar Mısır’a gitti. En uzun süre, bu gidişiyle oldu. Şapka devrimi aynı yılın ağustos ayında olduğundan, şapkaya muhalif olduğu için gittiği söylentisi çıkarıldı!
-Aslında ne fesi sevdi, ne de şapkayı; sarık giymedi hayatı boyunca. Düşünsenize saltanat lağvediliyor; Cumhuriyet ilan ediliyor; halifelik kaldırılıyor Mehmet Akif sesini çıkarmıyor; şapka devrimi oluyor, ülkeyi terk ediyor!
-Siroz hastalığına tutulunca, 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde hayatını kaybetti. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin omuzlarında Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
Konuşmamın bu bölümünde de İstiklâl Marşı’nın hangi şartlarda, nasıl yazıldığına bakalım.
Savaş ortamında milletimizin içindeki istiklal ateşini alevlendirecek, mücadele azmini güçlendirecek, milletimizi tek yürek, tek yumruk haline getirecek manevî bir güce, bir milli marşa ihtiyaç duyulur. Bunun üzerine Maarif Vekaleti, tarafından düzenlenen şiir yarışmasına 724 şiir gönderilir. Ancak bunlardan hiçbiri seçilmez. O yıllarda tanınmış bir şair olan Mehmet Akif, 500 liralık ödül nedeniyle bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü ona göre, bir ulusun milli marşı para ile yazılmaz, yazılamaz.
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, konuyla yakından ilgilenir ve sonunda ikna edilen Mehmet Akif, şiirini Tacettin Dergâhı’nın soğuk duvarları arasında ve Meclisin sıralarında kısa bir sürede tamamlar. 12 Mart 1921’de BMM’de yapılan oylamada Mehmet Akif’in şiiri, alkışlar eşliğinde ve dört defa ayakta dinlenerek kabul edilir. Mehmet Akif, “Bu şiir bana değil, milletime aittir.” diyerek İstiklal Marşı’nı “Safahat” adlı kitabına koymamış, “Kahraman Ordumuza” ithaf etmiştir. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı da Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışlar. O günlerde Burdur milletvekili olan Akif’in bir paltosu bile yoktur. Ankara’nın dondurucu soğuğunda eski bir ceketle dolaşmaktadır.
İstiklâl Marşı, Kurtuluş Savaşı yıllarında milletin içinde bulunduğu bağımsızlık tutkusunu, vatan sevgisini ve yaşama azmini dile getirmektedir. Türk millî marşı, İstiklâl Harbi’nde sömürgeci devletlerle çarpışan ve yok edilmek istenen bir milletin kükreyişidir. Tüm olumsuzluklara rağmen korkusuzdur, cesaretlidir ve geleceğe ümitle bakmaktadır. Batılılara karşı var olma mücadelesinin yaşandığı bu büyük savaş, bağımsızlık savaşıdır. Marşa damgasını vuran ana tema, bağımsızlıktır ve bu nedenle de adı İstiklâl Marşı’dır.
Milletin iradesine ve Allah’ın müminlere vadettiği zaferin er geç gerçekleşeceğine inanan Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nda millî ve ulvî değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde kıtalara yerleştirmiştir. Bayrak, hilâl, yıldız, hak, hürriyet, istiklâl, yurt, millet, ırk, vatan, kahramanlık gibi millî kavramlarla iman, şehâdet, helâl, cennet, Hudâ, ezan, mâbed, vecd gibi dinî motifler birbiriyle uyum hâlinde zengin ve güzel bir dille kullanılmıştır. Böylece Millî Mücadele’yi gerçekleştiren halkın ruhunda mevcut iki önemli kavram, yani millî ve dinî değerler, İstiklâl Marşı’nın da iki temel temasını oluşturmuştur.
Sevgili öğrenciler, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı saldırıların, ulusal değerlerimize; bayrağımıza, İstiklâl Marşı’mıza karşı edilen hakaretlerin ayyuka çıktığı şu günlerde, adeta her bir kelimesi için on binlerce şehit verilen İstiklal Marşı’mıza sahip çıkmak hayati önem kazanmıştır. Bizi biz yapan, Türk milletinin olmazsa olmazı olan bayrağımıza, dilimize, İstiklal Marşı’mıza sımsıkı sarılmamız gerekir. Hiç kimse, ama hiç kimse kalplerimizdeki vatan sevgisini, bayrak sevgisini, Türkçe sevgisini, İstiklal Marşı sevgisini silemez, silememeli. İstiklal Marşı’mızın her kıtasını, her dizesini bugün yeniden okumalı, özümsemeliyiz.
Sevgili Gençler, vatanımızı sevin, ülkemizi sevin, bu cennet vatanı cehenneme çevirmek isteyen hainlere fırsat vermeyin. Vatan kelimesinin ne anlama geldiğini bir düşünün. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki, tarih bilincini taşımayan, geçmişine sahip çıkmayan, kültürel değerlerinin farkında olmayan toplumlar ulus birliği içinde yaşayamazlar. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. Uluslar geçmişlerini, dostunu düşmanını, çok iyi bilmelidirler. Bize bu gerçekleri kuşaktan kuşağa aktaranlar, ulusların manevi mimarları, şair ve yazarlarımızdır. Mehmet Akif’e ve İstiklal Marşı’na gösterilen saygı, ulusa ve ulusal değerlere gösterilen saygıyla eş anlamlıdır. Köklerine bağlı ve geçmişinden güç alan kuşakların yetişmesi ancak bu anlayışın yerleşmesiyle mümkündür.
Başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Mehmet Akif olmak üzere, bu vatan uğruna can veren tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor ve konuşmamı Akif’in şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:
“ALLAH, BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN.”’’dedi
Programda, Oratoryo ve İstiklal Marşı ile ilgili öğrenci gösterilerinin ardından müzik dinletisi sunuldu ve şiirler okunduktan sonra İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen okullar arası yarışmalarda dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi.