Bir zamanlar Niksar’da

MEHMET ALİ 1960 yıllarının

MEHMET ALİ

1960 yıllarının sonları
Tokat
Niksar İlçesi
Keşfi Meydanı
Haziran ayı
…….
Babamla ,
Keşfi Meydanı’nın,
kenarından akan derenin,
kıyısındaki,
Kürdün Kahvesi’nin önünde,
çam ağacının gölgesinde oturuyoruz.
Hava çok sıcak.
İki üç yıllık öğretmenim.
……..
Birisi yanımıza geliyor…
Oturuyor, bitkin, yorgun, çökmüş, gözlerinden yaşlar akıyor.
“Gitti,gitti… Dağ gibi oğlum gitti” diyor.
Babamla ben şaşkın, bakakalıyoruz.
Sonra titreyen elleriyle cebinden bir mektup çıkarıyor.
“Karalısı geldi hocam. Biz ne yaparız, ne ederiz. Bir oğlum
vardı, elimizden tutacak, bize bakacak.”
Dayanamıyorum. Ayağa kalkıyorum. Gelişi güzel yürüyorum. Ne yapabilirim Yarabbi…?????
Çaresizlik içinde yürüyüp duruyorum.
………
Daha sonra babamdan öğrendim.
Oğlu vefat eden insanın adı Mehmet Ali.
Ordu ili Akkuş İlçesi’nden.
Aşağı Düğencili köyünden.
Zayıf, gariban birisi. Köyde çiftçilik yapacak
gücü yok.
Niksar’a yerleşmiş. Deliktepe’de bir gecekondusu varmış
Oğlu bir terzinin yanında çırakmış..
Diyarbakır’da askerlik yapıyormuş.
Telefon teli çekmek için çalışırken direkten düşüp
ölmüş.
Askerlik şubesindeki yetkililer kendisine böyle durumlarda
bir maddi yardım yapılmadığını söylemişler.
Bir kızı birde oğlu varmış.
Peki bu insan nasıl geçinecek?
Okullar tatildi.
Nereye başvurulup yardım alınabilirdi ?
1- Diyarbakır’da askerlik yaptığı birliğin en üst komutanına.
2- Milli Savunma Bakanlığına
3- Başbakanlığa
…………
Mehmet Ali ağabeyden oğlunun mektuplarını getirmesini
söyledim.
Diyarbakır’daki tümen komutanına Mehmet Ali’nin ağzından çok acıklı bir mektup yazdım.
Bir iki ay kadar bekleyip olumsuz cevap alırsam, bakanlığa ve başbakanlığa dilekçe yazacaktım.
………
Bir ay kadar bir zaman geçti.
Ben bu arada Niksar’da değildim.
Samsun’daydım.
Dönünce, arkadaşlarla geziyorduk.
Keşfi Meydanı’ndan geçerken onu gördüm.
Koşarak yanıma geldi.
Arkadaşlardan izin istedim.
Çam ağacının altına oturduk.
Ben birşey sormadım, kulağıma eğildi.
“Tamam” diye fısıldadı.
Başka bir şey sormadım.
Gözlerinde buruk sevinç ışıltısı vardı.
Fakat benimle ayakta konuşurken hep hazırol da durdu.
Bu bana yaptığı bir teşekkür ifadesiydi.

Ramazan KAYA