EDİTÖR

ZEYNEP BOYNUDELİK’İN KALEMİNDEN

Artık iplerle ördüğü karma renkli ,tüylü battaniyeyi çekti başına genç kadın.

Derinden gelen hıçkırıklara merak salan küçük kız çocuğu, çekiverdi birden battaniyeyi.

“ Neden ağlıyorsun ? Babamla mı kavgalısın ?

dedi mahzun bakışlarıyla.

Ürperti dolu bir uçurum başında kasırgaya tutulmuş gibiydi anne.Sözleri ağzında kitlenmiş,kanı damarlarında donmuş gibiydi.

“ En önemli vazifemi kaçırdım ,malayani meşgalelerle uğraşırken,en elzem vaktimden çaldım.En nihayetinde de uykunun en ağır çöktüğü sabah namazına kalkamadım.

Hiç ölmeyecekmiş gibi ,bir gün sonranın sabahına garantim varmış gibi …”derken ,küçük kızına açıklaması gereken bir şeyler olduğunu düşündü.

Sıcacık yatağına hemen yanıbaşına uzanan kızına sıkıca sarıldı ve ona namazı ‘kıl’ demeden önce sevdirmeye çalıştı.

“…..Uçsuz bucaksız kainatın dünya denilen küresinde toplu iğnenin başı kadar bile olamayacak kadar küçüğüz biliyorsun değil mi?

Bizi O Evrenin Sultanından başka ,farkedecek kimsemiz yok bunu da biliyorsun.

Ve dünya misafirhanesinde bizi geçici bir süre muhteşem bir ev sahipliğiyle ağırlayan tek varlığın Rahman olduğunu da…

Sonsuz lezzet ve emellere meftun olduğumuz gibi sonsuz hüzünlere de maruz kalıcıyız.Bu kainatın bir düzeni.Her an hüzün uğramadığı gibi her an mutluluk da kapımızı çalmıyor.

Böyle bir yüreğe sahip olmanın kasaveti,boğuculuğu ve sıkıcılığını uzak diyarlara atmanın yegane yollarından birini yapmak zorundayız.Yani zorunluluk demeyelim de !..” derken durakladı anne.Namaz evet bir yükümlülüktü.Lakin meftun olarak yapılan bir vazife olmalıydı.

“ Yani senin gibi severek mi ? “ dedi merakla küçük kız.

“ Namazın penceresinden nefes almak gibi,ıhlamur ağaçlarıyla dolu bir bahçede teneffüse çıkmak gibi…

Namaz denilen o kevser ırmağından huzur suyunu içmek gibi…”

Yirmi dört saatin bir saatini ihtiyat akçesi gibi hakiki istikbal için teşkil olunmuş ,ahiretin sandukçası hükmündeki bir mescide atmak …”

sözlerini fısıldarken ,küçük kızın ninni edasında kapanan gözlerine uzun uzun baktı ve;

“Harp,afet gibi olağanüstü durumlar için devletin ayırdığı zaruri parayı ne bilecek bu çocuk? “ dedi ve derin düşlere dalmış kızının kulağına sessizce döktü kelimeleri:

“ Gerçek alemin ,hazine sandığı niyetiyle girilen mescidlerde bir saatlik teneffüsü huzurla huşuyla geçirmek!

Geldiğimiz misafirhanede ev sahibinin misafirperverliğinin farkındalığına varmak ve tüm bunlar için teşekkürler bırakmak!

İşte hepsi bu!..”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.